next front |1 |2 |3 |4 |5 |6 |7 |8 |9 |10 |11 |12 |13 |14 |15 |16 |17 |18 |19 |20 |21 |22 |23 |24 |25 |26 |27 |28 |29 |30 |31 |32 |33 |34 |35 |36 |37 |38 |review

“Düyun-u Umumiye, 1881 - 1928 yılları arasında Osmanlı Devleti 'nin dış borçlarını denetleyen bir kurumdu. II. Abdülhamit döneminde kurulmuştur. Sözcük, "Genel Borçlar" anlamına gelir. Düyun-u Umumiye kurulduğu yıldan itibaren, Osmanlı Devleti' nin ekonomik ve mali yaşamı üzerinde etkili bir rol oynamıştır.

Osmanlı Devleti, ilk dış borçlanmasını, Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında, savaş maliyetlerini karşılamak için gerçekleştirdi. Ancak mali durumu düzelmeyen devlet, savaştan sonra da borç almayı sürdürdü. Bundan sonra da borçlanmayı neredeyse alışkanlık haline getiren Osmanlı Devleti, yaşadığı her ekonomik sıkıntıda dış borç almaya başladı. Bu borçların verimli kullanılamaması sonucu, kısa sürede, değil borçlar, faizleri bile ödenemez hale gelindi. 1874' te devlet mali iflasın eşiğine geldi ve bir kararname çıkardı. Bu kararnamede, Osmanlı Devleti vadesi gelen borç taksitinin ancak yarısını ödeyeceğini açıklıyordu. Ancak açıklanan bu söz de yerine getirilemedi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Osmanlı yönetimi yeni bir mali bunalıma sürüklendi ve Osmanlı Bankası ile Galata Bankerleri'nden almış olduğu iç borçlarını da ödeyemeyeceğini açıkladı. Hiç bir borç ödemesini yapamayan Osmanlı Devleti, sonunda alacaklılarla anlaşma yoluna gitti. Alacaklılarla masaya oturan yaşlı imparatorluk, 1879'da damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığı olarak alacaklılara bıraktı. Ancak alacaklı Avrupa devletleri buna tepki gösterdi ve 1881'de damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tüm geliri iç ve dış borçlara ayrıldı. Bu vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevi de yeni kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne verildi. Bu kurum kurulduktan sonra da Osmanlı Devleti mali sıkıntılar nedeniyle dış borç almak zorunda kaldı.

Lozan Antlaşması ile, Osmanlı Devleti' ni yarı-sömürge seviyesine indiren bu kurumun vergi gelirlerini denetlemesi sona erdirildi. Sadece borçların alacaklılara paylaştırılması görevini sürdürmeye devam etti. Bu borçlar, Osmanlı Devleti çöktükten sonra, Osmanlı topraklarında kurulan devletler arasında paylaştırıldıysa da en büyük borç yükü Türkiye'ye verilmiştir. Türkiye Düyun-u Umumiye' ye olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra, 1954' te ödedi bu dönemin sonunda; fransa 1881 de tunusu işgal etti, ingiltere 1869 da suveyş kanalının açılmasıyla daha da değerlenen Mısır'ı uzakdoğudaki sömürgelerine giden yolun güvenliği için 1882 de işgel etti, avusturya 1908 de bosna hersek i topraklarına kattı, girit halkı 1908 de yunanistan a bağlandığını açıkladı, bulgaristan 1908 de bağımsınlığını ilan etti.

 

Osmanlı 1881 yılında çöktü. 1881 yılında Atatürk doğduğu için çökmedi. 1881 yılında Düyun-u Umumiye ilan edildiği için çöktü.

Düyun-u Umumiye, genel borçlar demek. Osmanlının maliyesine, vergilerine yabancı devletlerce el konulduğu için çöktü imparatorluk. Niçin maliyeye yani vergilere el konuluyor? Çünkü imparatorluk, Kırım Savaşı dolayısıyla aldığı borçları ödeyemiyor.

Alacaklı Avrupa devletleri de alacaklarını tahsil etmek için, imparatorluk içinde kendilerine bağlı bir vergi toplama örgütü kuruyorlar ve en önemli vergileri, tekel gibi, tuz gibi vergileri doğrudan doğruya halktan zorla, zulümle alıp, kendi ülkelerine yolluyorlar.

Bu yönetimin adı "Düyun-u Umumiye İdaresi".

Çöküş 1881 yılındadır. Çünkü Düyun-u Umumiye İdaresi bu yıl kurulmuştur.

Bir devlet düşünün ki, kendi maliyesine, kendi vergilerine egemen değil.

Böyle bir devletin bağımsızlığından söz edilebilir mi?

Zaten biliyorsunuz, İslam devletlerinde egemenliğin iki simgesi vardır:

Bir lider başa geçtiği zaman, adına hutbe okutur ve sikke bastırır.

Yani siyasal egemenliğini ve mali iktidarını böylece ilan eder.

İşte Osmanlı İmparatorluğu, Düyun-u Umumiye'nin kurulmasıyla, artık bağımsızığını yitiriyor.

Peki sonra, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda kendisini gerçekten siyasal olarak da ortadan kaldıran Sevr andlaşmasına kadar nasıl yaşıyor?

Çok basit, Avrupa'nın büyük güçleri, İngiltere, Fransa., Rusya ve Almanya, İmparatorluğu nasıl paylaşacakları, örneğin İstanbul'u kimin alacağı, ya da Bağdat ve petrol konularında anlaşamıyorlar da ondan.

1881'e nasıl geldik?

1856 Kırım savaşı ile. Çünkü ilk defa 1856 Kırım savaşı ile Osmanlı Avrupa'ya tahvil, bono çıkararak borçlandı.

O savaşın başlaması da ilginç.

Osmanlı üstünde Rusların nüfuzu artınca, İngiltere ve Fransa, Rusya'nın nüfuzunu kırmak için Osmanlı'yı gaza getiriyorlar.

Savaşı böyle çıkarıyorlar ama Osmanlı diyor ki "Benim savaşacak param yok".

Avurpalılar da "Dostluk ne gün için, sen yeter ki iste" diyorlar.

Osmanlı milyonlarca sterlin borçlanıyor, o savaşa girmek için.

Sonunda "Kazandık. Yaşasın. Sen de artık Avrupa Konseri üyesisin. Hadi borcunu artık öde" diyorlar.

Osmanlı maliyesi çökmüş ödeyemiyor. Borçlar faiziyle birlilkte erteleniyor.

Faizi ile birlikte tekrar ödeme zamanı geliyor, Osmanlı yine ödeyemiyor bir kez daha erteleniyor.

Sonunda iflas, ve imparatorluk bitiyor. Fiilen ve simgesel olarak.

Simgesel olarak da bitiyor, çünkü biliyorsunuz, yukarda söyledim, İslam Türk İmparatorluklarında egemenliğin simgesi ikidir. İmparator hutbe okutur ve sikke bastırır. Yeryüzünde Allah'ın temsilcisidir ve de paranın sahibidir.

Para bitiyor Osmanlıda 1856 Kırım savaşı ile.

Düyunu Umumiye adıyla bir örgüt kuruldu. Örgüt (Hollanda ve Belçika'yı da temsil eden) İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya - Macaristan ve Osmanlı üyelerinden oluşturuldu. 720 şube ve beş bin memuruyla yurt düzeyine yayılan temsilcileri, gelirlerin usulüne uygun biçimde toplanıp toplanmadığını denetlemeye başladılar. Yürek sızlatan (devlet içinde devlet) tablo, 'emperyalistler'in ilk ayak sesleriydi!